“Osmanlı Türkçesi” (Osmanlıca) öğrenmek, Türkçe bilen biri amacıyla çok da zor değil!
Öncelikle şunu söyleyelim ki, teknik yönden "Osmanlıca" değil "Osmanlı Türkçesi" tabirini kullanmak en doğrusudur. Ancak bugünümüzde bu şekilde istimali de cârî bulunduğu amacıyla detaylı yayınlarda "Osmanlıca" şeklindeki kullanım da görülmektedir.
Bu kullanım farkları namacıyla mühimdir? Çünkü kavramlar mühimdir ve mevzuların temellerini kavramlar oluşturur. Meselâ; "Osmanlıca" denilince - bilhassa bilgi olarak altyapısı yetersiz olan bireylerin zihninde - "Fransızca, İngilizce, Arapça, Farsça" gibi ayrı bir dil imajı canlanabilmektedir. Halbuki bu saydığımız lisanlar Türkçeden ayrı diller olup, bu dilleri bilmeyen Türkler yönünden tercümeye muhtaçtırlar ve ilaveten "Türkçe"den bâriz şekilde ayrılan çok değişik lisanlardır. Halbuki biz bugün Türkiye'de kullanmasak bile Uygurların kullandıkları dile "Uygurca" değil daha doğru tabirle "Uygur Türkçesi" deriz. Türkiye Türkçesinden farkları olsa da öz itibarıyla Türkî yapıya sahiptir çünkü; ayrı bir dil değildir; Uygurların kullandıkları Türkçedir; gördüğünüz gibi neticede tekrar Türkçedir. İşte bunun gibi "Osmanlıca" diye "Türkçe"den çok değişik ve özde değişik bir lisan bulunmamaktadır ve bunun amacıyla de "Osmanlı Türkçesi" tabirini kullanmak daha doğrudur.
Eğer "Osmanlıca"nın değişik bir dil olarak algılanmasında, İslam kültürü ve coğrafî komşuluk gibi detaylı sebeplerin etkisiyle Arapça ve Farsça kelimelerin çokça yer alması etkili olmuşsa, bir yada atılmamalıdır ki, biz de günümüz Türkçemizde Batı yani Avrupa dillerinden gelen çok sayıda kelimeyi değişik şekillerde kullanmaktayız ama bu bizim kullandığımız lisanı "İngilizce, Fransızca, Almanca" yapmamaktadır.
Bir diğer yönden de "Osmanlıca" şayet Arap harfleri kullanıldığı amacıyla değişik bir dil olarak algılanıyorsa, o zaman, şu anda kullandığımız Türk lisanının dahî, Latin harfleri ile yazılmakta olmasından ötürü "Latince" olarak kabul edilmesi de natural olur.
Aslında, yukarıdaki bulgular ve yanı sıra Atilla İlhan, Murat Bardakçı gibi çoğu Edebiyat ve Tarih eksperleri açık seçik ve gayet net malumat vermelerine karşın bu husus hâlâ tartışılmaktadır. Zannımca bu tartışmaların sürmesinin ve "Osmanlıca"nın Türkçe değil de değişik bir dil imiş gibi algılanmaya devam etmesinin mühim bir namacıylai dil, tarih ve kültür husussundaki sığlık kaynaklıdır. Kulaktan dolma verilere itibar etme, derin okuma ve tetkik eksiği, kasıtlı formasyonlardan etkilenme gibi faktörler bu hatalı algının ve söylemin devamında etkili olmaktadır kanaatindeyim.
Eğer bu hatalı algıyı, sığlığı devam ettirir ve hâlâ "Osmanlıca öğrenmek zor." gibi kuru söylemleri sürdürüsek; bizim birtakım İslam evveli devre yazılarımızı Batılı bilim adamları meydana çıkarıp, çözüp, bilim dünyasına ve bizlere hazırlayıp sundukları gibi, yüzlerce sene kullandığımız varlıklı Osmanlı Türkçesi birikimimizi de yabancı birileri öğrenip, incelemeler yapıp, kendimizle alakalı çoğu bulguyu bize sunacaklardır. Nitekim bu da rastlanmayan bir hal değildir. Osmanlı arşivimizde çok sayıda yabancının bulunması buna bir kanıt saseneabilir.
Bundan kurtulmanın yolu ise önyargıları yıkarak bir an evvelce "Osmanlı Türkçesi"ni öğrenmeye, okumaya, yazmaya başlamaktır. Aynen son senelerde yüzbinlerce bireyin başlayıp başardığı gibi. Ne dersiniz? Silkinip başlamaya hazır mısınız?
Not: “Herkes derûnî Tarihî ve Edebî metinleri illâ ki okuyup tahlil edebilir.” demiyorum. Bugün yeni harflerle de bu derinliğe okullarımızda genellikle erişilememektedir, malumumuz. Dediğim ve savunduğum şu ki; herkes “Osmanlı Türkçesi””ni öğrenebilir ve kültürünü dışlamak yerine onunla barışık şekilde kendi ecdâdının varlıklı kültür birikiminden istifade edebilir. Takdir sizin… Başarılar…